İslam'ın İbadete Çağrısı ; Ezan

Değerli Okuyucularım 

Profesyonel Tur Rehberi olarak bilgilerimi/beğendiğim, bilgilendiğim ve takdir ettiğim, ehl-i ilim / akademisyen hocalarımızın makalelerini paylaşıyorum. 

Ülkemizin sınır kapılarından içeri giren tüm turistlerin işittiği İlâhî bir davet olan EZAN, çok önemli ve dikkat çeken bir musikidir. 

Aşağıda göreceğiniz yazıda namaza çağrı için kullanılan EZAN ile ilgili,genel kabul görmüş bilgileri okuyacaksınız.

"2010 Avrupa Kültür Başkenti Rehber Eğitim Programı"nın bir ders konusu "İstanbul ve Müzik" idi.Dersi veren Prof.Dr.Ruhi AYANGİL hocamız, dersin içine "ezan" konusunuda eklemiş, örnek bir ezan dinleterek ilgimizi ilginç bir konuya daha çekmişti.

Konu hakkında Şerif ESKİN hocamızın imzasıyla Haber 7 de yayımlanmış güzel bir çalışmayı sizlerle paylaşmak istedim.Hocamıza teşekkür ederim, emeğinize sağlık sayın hocam. 

Kaynak : https://m.haber7.com/kultur/haber/345414-5-vakite-5-ayri-makamla-ezanfont-color0000ffvideofont#google_vignette

Okuyalım, bilgilenelim. 
 
********

Makale : Şerif ESKİN
 
Konu başlıkları;
Ezan Nedir ?
Kelime manaları nelerdir ?
Ezan Hangi Makamdadır ?
Davetten Musikiye Ezan
Neden Makamlara Göre Taksim ?
 
Ezan Nedir ?

Sözlükte "bildirmek, duyurmak, çağrıda bulunmak, ilan etmek" manasında bir mastar olan ezan kelimesi terim olarak farz namazların vaktinin geldiğini, metin ile belirlenen sözlerle ve özel şekilde müminlere duyurmayı ifade eder.
Aynı kökten gelen müezzin "ezan okuyan kimse", mi'zene de "ezan okunan yer" (minare) demektir.
Ezan kelimesi Kur'ân-ı Kerim'de bir yerde "bildiri, ilam" manasında geçerken terim anlamında ezana nida kökünün türevleriyle iki âyette işaret edilmiştir.
Ezan sözlük anlamında ve çeşitli fiil kalıplarıyla yedi âyette  müezzin de yine bu çerçevede "çağrıcı, tellal" manasında iki âyette yer almaktadır. Hadislerde ise ezan kelimesi terim anlamında hem isim olarak hem de  çeşitli fiil kalıplarıyla sıkça geçmektedir
 
Namaz Mekke döneminde farz kılındığı halde Hz. Peygamber'in Medine'ye gidişine kadar namaz vakitlerini bildirmek için bir yol düşünülmemişti. Medine döneminde ise Müslümanlar başlangıçta zaman zaman bir araya toplanıp namaz vakitlerini gözetirlerdi. Bir süre namaz vakitlerinde sokaklarda "es-salah es-salah" (namaza namaza) diye çağrıda bulunulduysa da bu yeterli olmuyordu.
Namaz vaktinin geldiğini haber vermek üzere bir işarete ihtiyaç duyulduğu aşikardı. Bunun için nâkûs (Hıristiyanlarca şimdiki çan yerine kullanılan, üzerine bir çomakla vurularak ses çıkarılan tahta parçası) çalınması, boru öttürülmesi, ateş yakılması veya bayrak dikilmesi şeklinde çeşitli tekliflerde bulunulduysa da, 
  •  nâkûs Hıristiyanların,
  •  boru Yahudilerin,
  •  ateş Mecusilerin
âdeti olduğu için Peygamber efendimiz tarafından kabul edilmedi.
Ancak bu sırada ashabdan Abdullah b. Zeyd b. Sa'lebe'ye bir rüya görmüş, ertesi gün Hz. Peygamber'e gelerek rüyada gördugu ezanın tamamını okuyarak ,durumu haber vermişti.
 
Bunun üzerine Peygamber efendimiz Bilal'e ezan cümlelerini ezanda ikişer, ikamette ise birer defa okumasını emretti. Bu arada Hz. Ömer Rasûlullah'a gelip aynı rüyayı kendisinin de gördüğünü, ancak Abdullah b. Zeyd'in daha erken davrandığını bildirmiştir.
 
Bilal, Medine'de Neccaroğullarından bir kadına ait yüksek bir evin üstüne çıkıp ilk olarak sabah ezanını okudu. Böylece ezan hicri 1. (622) veya bir rivayete göre 2. (623) yılda meşru kılınmış oldu. Daha sonra ( bugün Medine -Suudi Arabistan'da bulunan ) Mescid-i Nebevi'nin arka tarafına ezan okumak için özel bir yer yapıldı.
 
Ezan sünnet yoluyla meşru kılınmakla birlikte Kur'ân-ı Kerim'deki, 

"Namaza çağırdığınızda onu alay ve eğlence konusu yaparlar. Bu davranışları onların düşünemeyen bir toplum olmasından dolayıdır." ;

 "Ey inananlar! Cuma günü namaza çağrıldığınız zaman hemen Allah'ı anmaya koşun ve alışverişi bırakın" mealindeki âyetlerle de teyit edilmiştir.
 
Zeytinburnu Seyyid Nizam Camii

Kelime manaları nelerdir ?
 
Ezan şu sözlerden oluşur :
  • "Allahu ekber" (Allah en büyüktür [dört defa]);
  • "Eşhedu en lâ ilahe illallah" (Allah'tan baska tanrı-ilah olmadığına şehadet ederim [iki defa]);
  • "Eşhedu enne Muhammeder Rasûlullah" (Muhammed'in Allah'ın elçisi olduğuna şehadet ederim [iki defa]);
  •  
  • "Hayye ale's-salah" (haydi namaza [iki defa]):
  •  
  • "Hayye ale'l-felah" (haydi kurtuluşa [iki defa]);
  • "Allahu ekber" (Allah en büyüktür [iki defa]):
  • "Lâ ilahe illallah" (Allah'tan başka tanrı-ilah yoktur).
  •  
Sabah ezanında, "Hayye ale'l-felah"tan sonra iki defa,"Es-Salatu hayrum mine'n nevm" (Namaz uykudan daha hayırlıdır) sözü tekrarlanır ki buna "tesvib" denilir.
 
Mana ve muhtevası bakımından ezan hem namaz hem de İslam için bir çağrıdır.
Yani ezan vasıtasıyla insanlar bir taraftan namaza çağrılırken diğer taraftan İslam'ın üç temel ilkesini oluşturan ;
  • Allah'ın varlığı ve birliği,
  • Hz. Muhammed (sav)'in O'nun elçisi olduğu ve
  • Asıl kurtuluşun (felah) ahiret mutluluğunda bulunduğu gerçeği açıklanmış olur.
Yer küresinin güneş karsısındaki konumu ve kendi çevresinde dönüşü ile namaz vakitlerinin oluştuğu göz önünde bulundurulduğu takdirde Müslümanlarla meskun olan dünyanın her noktasında, günde beş defa okunan ezanın kesintisiz devam ettiği, bu ilahî mesajın günün her anında yeryüzünden yükseldiği anlaşılır.

Siirt Ulu Camii Minaresi - M. 1129
 
Hz. Peygamber'den nakledilen birçok hadis, ezanın mana ve önemini dile getirmekte ve ezan okumanın faziletlerini belirtmektedir.
  • Ezan farz olan namazlar için okunur. Camide okunan ezan duyuluyorsa evlerde kılınacak namaz için ayrıca ezan okunmaz.
  • Ezanın duyulmadığı uzak bir mesafede veya yerleşim merkezleri dışında bulunanlar da evlerinde ezan okurlar.
  • Cenaze namazı ile vitir, bayram, teravih, yağmur duası namazı ve farz-ı ayın olmayan diğer namazlar için ezan okunmaz.
  • Farz namazlar dışında güneş tutulması vb. sebeplerle cemaatle kılınan namazlar için Hz. Peygamber zamanında ezan okunmamış, Müslümanlar, "es-Salate (es-salatü) câmiaten" (cemaatle namaza geliniz) diye çağrılmışlardır.
  • Yeni doğan bebeğin sağ kulağına hafif sesle ezan, sol kulağına da ikamet okumak mendubdur.
 Müezzinin ;
  • sesinin gür ve güzel olması,
  • ezanı ayakta ve yüksekçe bir yere çıkıp ,
  • dinleyenlerin tekrarına imkan verecek şekilde yavaş okuması,
  • sesin daha güçlü çıkmasına yardımcı olacağı için şehadet parmaklarının uçlarını kulaklarına götürmesi veya ellerini kulaklarının üzerine koyması,kıbleye yönelmesi,
  • "Hayye ale's-salah" derken yüzünü sağa, "Hayye ale'l-felah" derken de sola çevirmesi,
  • dini hassasiyet sahibi ve abdestli olması müstehabdır.
Ezanı işiten bir Müslüman, müezzinin sözlerini ondan sonra tekrar etmesi güzeldir. Ancak, "Hayye ale's-salah" ve "Hayye ale'l-felah"ta bunların yerine "La havle vela kuvvete illa billah" (bütün değişimler, bütün güç ve hareket Allah'ın iradesiyle mümkündür) cümlesini tekrar eder.
Sabah ezanında ilave edilen, "es-Salatü hayrum mine'n- nevm" cümlesine de, "Sadakte ve berirte" (doğru ve haklı söyledin) diye karşılık verilir.
Ezanın bitiminden sonra Hz. Peygamber'in öğrettiği ve şefaatine vesile olacağını haber verdiği dua okunur. 
 
Ezan Hangi Makamdadır?
 
Ezan konusunda sık sık meydana gelen tartışmalara birçoğumuz şahit olmuşuzdur. Ancak ne var ki yapılan tartışmalarda nedense yıllardır aynı ezber cümleler tekrar edilip duruluyor. Konunun hassasiyeti göz önünde bulundurulsun bulundurulmasın söylenenler yine kendilerini tekrar etmekten öteye geçmiyor maalesef.
 
Tüm bu kısır tartışmaların dışında kalarak, bugün ezanı hayatımızda nasıl konumlandıracağımıza yahut onu asli manasıyla yeniden duyup duyamayacağımıza dair bir fikir edinme denemesi olarak geçmiş bazı tecrübelere göz atmak istiyoruz.
 
Daha çok meselenin tarihsel ve kültürel arka planı üzerinde yoğunlaşmak istiyoruz.  Eğer samimi duygularla meseleye yaklaşmak istiyorsak öncelikle ezanın kendisine kulak verilmesi gerektiği düşüncesindeyiz.
 
Ezan her şeyden önce bir davetti. Muhtevasındaki ibareler itibariyle söyleyecek olursak kurtuluşa davetti. İlk defa Habeşistan asıllı Bilal okumuştu.
 
Efendimiz'in ilk ezanı ona okutması ve bu dünyadan irtihaline kadar ezanı hep ondan dinlemek istemesinin sebebi de Bilal'in ezanı en güzel şekilde okumasıydı.
 
Bu da aslında gayet normaldi; yeryüzünün gördüğü en zarif insan Âlemlerin Efendisinin, davetin estetiğine dikkat etmesi ve her şeyden önce o estetiği bizatihi kendisinin duymak istemesi şaşılacak bir durum olmasa gerek.
 
Sonraki devirlerde ise aslına bakarsak çok bir şeyin değişmediğini, ezanın aynı kaygılarla icra edilmeye devam ettiğini görürüz. Hatta zamanla ezanı okuyacak ve duyacakların bu konudaki dikkatleri sayesinde musikiden tıbba kadar geniş bir müktesabattan yararlanan "ezan kültürü" ortaya çıkacaktı.
 
Davetten Musikiye Ezan
 
Evet, ezanın bir davet, bir çağrı olduğuna dair vurgular her zaman dile getirildi. Ancak ezan bir davet olduğu kadar aynı zamanda modern tıbbın terimleriyle söyleyecek olursak bir terapi olarak görülmekteydi. Bu da onun etrafında estetik kaygılarla zaman içerisinde oluşmuş "ezan kültürü" sayesinde oluyordu.
 
Ezanın icrasına bilhassa önem verilen dönemlerde onun tekdüze tekrarlanan bir çağrı olmaması ve ruhunun zenginleştirilmesi amacıyla her vaktin ezanı ayrı bir makamda okunurdu. Bu uygulamaya örnek olarak Osmanlı tecrübesini mercek altına alırsak karşımıza şöyle bir ezan cetveli ortaya çıkmaktadır:
 
Ezanın vakitlerine göre makamlara ayrılması konusunda ilk ciddi çalışma İslam düşüncesinin en önemli isimlerinden Farâbî'nin katılımı ve dönemin musikî üstadlarının bir araya gelmesiyle Mısır'da yapılır.
 
Buradaki toplantının ardından yukarıda verdiğimiz tablodan biraz farklı da olsa vakitlere göre ezanın hangi makamlarda okunacağına dair bir cetvel belirlenir. Osmanlıya gelindiğinde bu şekilde bir ezan cetveli oluşacaktır çünkü artık makamların tertibi de gittikçe olgunlaşmakta ve en rafine hallerini almaktadır.
 
Neden Makamlara Göre Taksim ?
 
Ezanın bu şekilde vakitlere göre belli makamlarda okunması için bir çalışma yapılmasında müziğin bilinenden çok farklı bir işlevi etkili olmuştur. Eskiden beri müziğin insan doğası üzerinde etkili olduğu ve bu etkinin aynı zamanda güneşin konumu, tabiatın durumu gibi hususlarla da doğrudan alakalı olduğu kabul edilmektedir.
 
Tarih boyunca görülen müzikle tedavi yönteminin çerçevesini de bu bilgiler oluşturmaktaydı.
Vakitlere göre ezan okuma geleneğinin oluşmasında insanların o vakitteki ruh halleri ve seçilecek makamın seyri göz önünde bulundurulurdu.
 
Söz gelimi sabah namazı vakti sabâ makamında ezan okunurdu; çünkü saba makamının özelliği seyrinin yukarıya doğru çıkıyor olmasıydı. Bu da sabah vakti uykularından kalkan insanların yavaş yavaş hareketlenmeleri ile ilgiliydi.
 
Yine Farâbî'nin verdiği bilgilere göre sabâ makamı insana güç ve cesaret verir. Bu makamda okunan sabah ezanıyla da insanların yeni güne güçlü ve zinde bir halde başlamaları amaçlanırdı.
 
Bilindiği gibi akşam namazının vakti diğerlerine göre pek kısıtlıdır ve Hz. Peygamber de akşam namazı için biraz acele ederdi. Bu vakitte genellikle tercih edilen segâh makamı ise göre biraz daha çabuk bir seyre sahiptir.
 
Segâh makamının bir diğer özelliği ise kişiye mistik duygular vermesiydi. Akşam karanlığı çöktüğünde insanın yapacağı iç yolculuk da düşünülerek segâh makamının seyriyle ezan okunuyor olsa gerek.
 
Yatsı ezanı içinse uşşak ve beyâti makamları tercih edilirdi. Çünkü bu makamlar dinleyene zindelik verirdi. Günün son saatlerinde insanların yorgunluğunu aldığı düşünülürdü.
 
Osmanlıya has güzel bir ezan uygulaması da perşembe günleri ikindi ezanının nihâvend makamında okunmasıdır. Nihâvend, diğerlerine göre biraz daha neşeli ve canlı bir makamdır. Perşembe günleri ikindi ezanında nihavendin tercih edilmesi müminlerin bayramı olarak kabul edilen cuma gününe erişecek olmanın müjdesini vermek içindir.
 
Salâ ise çoğunlukla huseynî makamında okunurdu.  


Huseynî makamının musikiyle tedaviye dair yöntem kitaplarında iyilik, sessizlik, rahatlık verdiği ve ferahlatıcı özelliğinin olduğu söylüyor. Farâbî ise buna paralel olarak makamın insana sükûnet duygusu verdiğini söylüyor. Ölen bir kimsenin ardından insanların en çok ihtiyaç duyacakları şey de bu sükûnet duygusuydu herhalde...
 
Görüldüğü üzere ezan artık sadece insanları mescide davet etmiyordu. Artık onların gündelik hayatlarının seyriyle ahenkli bir birliktelik içindeydi, her şeyiyle içselleştirilmişti. Ezan kültürü, yaşam kültürünün bir parçası haline gelmişti.
 
İnce bir zevk ve derin bir tefekkürün ürünü olarak asırlar boyunca olgunlaşan ezan kültürü bugün neredeyse unutulmuş durumda. Üzücü olan bu.
 
Garip olan ise bugün hâlâ ezanın nasıl okunacağını tartışan bizlerin böylesine tarihsel ve estetik bir mirasa rağmen hâlâ sorulara tatmin edici bir cevap verememiş olmamız. Kısır tartışmalardan kendimizi kurtaramamış olmamız.

Bu blogdaki popüler yayınlar

Ayasofya-i Kebir Câmi-i Şerîfi ve Sekiz Büyük Levhası

Uzak diyarlardan İrlanda'ya kadar uzanan Osmanlının şefkatli eli